Kitaplarım

 

Tarihten İntikam Alınmaz, Tarihten Ders Alınır  

 

 

İnsanların, ailelerin ve ülkelerin bir doğumu, bir kuruluşu, ortaya çıkış zamanları ve yerleri vardır. İnsanların doğumları sırasında ve ülkelerin kuruluşları sırasında bir takım sıkıntılar, zorluklar ve problemler olur. Çünkü bir aile, bir devlet kolayına kurulmaz. Günümüzde devlet olmaya çalışan birçok aşiretler, topluluklar ve birliktelikler bunların sancısını çekmektedirler.
İnsanın doğumu bazen erken, bazen de gününde hatta bazen de günü geçtikten sonra da olabilir. Bazıları sokakta, çadırda, ambulansta hatta bazı doğumlara cerrahi müdahale ihtiyacı bile duyulmaktadır.
Ülkelerinde kuruluşu aynen böyledir. Hiçbir ülke kolay bir şekilde kurulamaz. Mutlaka kuruluş aşamasında bir takım sıkıntılar ve zorluklar yaşanıyor, bir takım badireler atlatılarak sonuca ulaşılıyor.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti de kurulurken de bir takım zorluklar yaşanmış ve günümüzde de yaşanmaya devam ediyor. Bu zorluklar normal olan her küçük büyük ailenin fertleri arasında olan aşina olunan ve çözümü mümkün olan durumlardır. Ancak önemli olan olaylara zamanında vakıf olup uygun çözüm yollarını üreterek müdahil olmaktır. Şu unutulmamalıdır ki insanın olduğu yerde problemler ve yine problemi çözmek için de insana ihtiyaç vardır.
Geçmişi değerlendirirken geçmişten intikam alırcasına değil de ders çıkarırcasına değerlendirecek, yorumlayacak ve geleceğe kin ve nefret tohumlarını taşımamaya sosyal barışa katkıda bulunacak şekilde yorumlayıp çözüm odaklı mücadele edeceksin.
Gelin memleketin son 40 yılına bir bakalım;
Memleketi 5 cente muhtaç eden liderler ve hükümetler mi görmedik?
Benim köylüm benim çiftçim diyerek altı kez gelip yedi kez giden liderlerimi,
Kahrolsun komünistler dedikde komünistler kahırmı oldu, ya da kahrolsun faşistler dedik. Nerde şimdi bunlar? Sahi varmıydı bunlar.
Allah Allah, yallah yallah diyen anahtar dağıtanlarımı,
Ben barış istemiyorum savaş istiyorum diyen liderleri mi,
Terörist başını idam etmemek için kanun tasarısı ile idamı kaldıranları mı,
Orta doğunun muhtarlığına soyunanları mı görmedik,
Sınıra çadır kurup neci olduğu belli olmayan insanları yargılayıp suçsus olduklarını ilan edenleri görmedik mi,
- Yeni bir anayasa peşinde koşup da ne yapacağını bilmeyen bir hükümeti,
Geçmişini ve kendi tarihini bilmeyen ve yorumlayamayan iktidarları görmedik mi?
Bedelli askerlik dediler, bedeli şehit ailelerine dağıtılacak deniyor. Bu çok yanlış bir şeydir. Bu insanlara parayı bir kez verirsin. Sonra? Gelin bu insanlara bu parayı vermeyin kurulmasını çok istediğimiz yerli otomobilin finansmanında kullanın, bu aileleri ortak edin. Hem ekonomiye fayda sağlar, hem de ailelere. Ülkemizin en son geçirdiği seçimleri hatırlarsanız, o seçimlerde hükümet yardım adı altında oy almak amacıyla Tunceli ve çevresine beyaz eşya ve koltuk kanepe gibi malzemeler dağıtıldı. Seçim sonucunda hükümet o bölgeden istediği sonucu alamadı. Bunun üzerine öyle bir şey yumurtladı ki, partinin çıkarlarını devletin çıkarlarının üstüne taşıdı. Tunceli yani Dersim de katliam yapıldı meselesi. Başbakan bunun üzerine basa basa vurguluyor ve devlet adına özür dilemeye kadar götürdü. Tunceli ne demek önce onu açıklayayım.

 

Tunceli nin Tunçu: Tunç demek kuvvetlendirilmiş maden demek bağları iç içe geçmiş çok güçlü, kavi, sağlam anlamı taşır. El ise yer, yurt, mekan, mevki demektir. Birleşince Tunç gibi güçlü deli kanlı insanların yaşadığı yer anlaşılır. Bunu açıkladıktan sonra 1937-1938 li yıllarda ne olmuştur. O günün şartlarına göre tarihi araştırmak gerekir. Orada bir halk yaşıyor, devleti kabul etmiyor, vergi vermiyor, askere gitmiyor, devlet oraya giremiyor. Eşkıyalık kol geziyor. Yapılanlar doğru yada yanlış. 80 sene sonra kabuk bağlamış, unutulmaya yüz tutmuş bir yaranın üzerindeki kabuğu kaldırıp yeniden kanamasını sağlamak kime ne kazandırır. Yarayı iyi etmek için bir çaba sarf etmemiz gerekirken yeniden acıları canlandırmak hangi basiretli bir devlet adamı yapar?
Tunceli ye Dersim desen ne olacak demesen ne olacak, hangi problemi çözeceksin özür dileyince başın göğe mi erdi, neyi hallettin. Günü kurtarma, duygu sömürüsü yapma peşinde koşanlar büyük değerler kaybederler.
Sınır kapısında derme çatma mahkeme kurularak insanları demokrasi, insan hakları ve barış adına hukuku ayaklar altına alarak hiçe sayarak yargıladık, suçlu olmalarına rağmen suçsuz ilan ettik. Kendileri suçu kabul etmelerine rağmen siz suçsuzsunuz dediler. Yargılananlardan kaç kişi nerede yaşıyor. Yargıladıkta neyi çözdük. Barış mı geldi. Biraz daha ileri giderek tarihi yargılayarak neyi hallettik?
Güçlü müttefikimiz dostumuz Amerika askerimizin başına çuval geçirdi de ne yaptık?
İsrail den Gazze ablukası nedeniyle gemi baskını sonucu katledilen vatandaşlarımızın haklarını mı aldık?
Suriye de bayrağımıza ayaklarını silip yakanları yakalayıp hesabını mı sorduk?
Birileri istiyor diye maşa olarak Suriye deki problemleri mi çözdük, yoksa Karabağı Ermenilerden mi kurtardık?
Devletin en değerli komutanlarını katlettiler, gazetecileri, mühendisleri öldürdüler de ne oldu? Hangisinin failini bulduk?
Gölcük depreminden ders mi aldık,
Gelir dağılımını mı düzelttik,
Vergi kaçağını mı önledik,
Eğitim ve sağlık problemini mi çözdük,
Çok dürüst insanlar mı yetiştirdik,
Elektrik, su ve telefon parasını mı aldık,
Cari açığımızı mı kapattık?
12 Eylülümü yargılayıp beş bin gencin hesabını mı sorduk?
Hangi problemi çözdük, ortada bir şey yok yada varda ben mi göremiyorum? Öyleyse buna düpe düz işgüzarlık laf ebeliği derler.
Devlet büyüklerimize sesleniyorum. Bir Rus çarı şöyle der. “yenile yenile yenmeyi öğrendik”. Bizde hata yapa yapa yanlış yapmamayı öğreneceğiz. Ama ne zaman?
İnsan beyni iki kısımdan oluşur. Her bir parçasına lop denir. Yani beynin sağ tarafına sağ lop, sol tarafına sol lop denir. Akıllı insanlar bu beynin her iki kısmını eşit oranda kullanan insanlardır. Öyle ise size soruyorum.
Akıllımısınız?
Akıllı iseniz ne kadar akıllısınız?

Harun GÖK

www.harungok.com

harungok38@hotmail.com